19 Ocak 2010 Salı

trakia şarabı





hatırası olan şişeler, şaraplar,lezzetler, hatıralar ve biriktirmek.

bu minvalde ilk yazı trakia şarabından.

cabernet sauvignon; bulgar şarabı şişelendiği 2007 yılından beri içileceği günü bekliyor. aradan tam 3 yıl geçiyor ve kısmet bir cumartesi akşamına, en kuvvetli ihtimali de buydu muhtemelen ama tarih 15ocak'10. onun için büyük gün. real e kadar süren macerası sonunda bizim evde bitecek. mügecimle birlikte onu raftan alıp sepetimize koyuyoruz. ona çeçil peyniri ve pringles-bbq eşlik edecekler. sibel ankaradan gelmiş. nevin ve yalçınla birlikte gelirler diye yanında birde moldova şarabı aldık, maksat porsiyon küçük gelmesin. ancak düşünüldüğü gibi olmadı ve planlar kesişemedi.

ben şarabı açarken mügecim tabağımızı ve kadehlerimizi hazırlıyor.başbaşa, kanepemizde tv karşısında yudumlamaya başlıyoruz bulgarı. tv'de kavak yelleri.

rengi gibi, koyu lezzeti olan bir şarap. kara-kiraz, böğürtlen ve kasis aromasına sahipmiş.şişedeki etiketin yalancısıyım. toplam 4 kadehin 3ü mügenin hanesine 1i bana. sanırım mügeyi üzümünün toprağı çekti. iyi anlaştılar, ona çok daha lezzetli geldi. lakin 3 kadehten sonra boncuk boncuk ağlatırken, aynı anda güldüren bir sarhoşluğu var. aşkımdizayndan biliyorum.

gece2. arada ton kaçtığında ve ben canım ayıp oldu dediğimde, mügenin ciddiyetle verdiği"niye? çağırmadık mı diye ayıp oldu" cevabı, ardından patlattığı kahkahası ı ve "yusuuççüüüüüüm kave yapsana banaa."cümlesi daha uzun bir süre daha kulağımda yankılanacağa benziyor.